Herkesin doğup büyüdüğü, yaşadığı yerden başka kendini ait hissettiği, bir fırsatını bulduğunda derhal kendini orada bulduğu, "aşık" olduğu , yaşamak için hayalini kurduğu yerler vardır.
Benim için o yer; Bozcaada...
Ada'yı bir kere görüp de aşık olmayan yoktur sanırım. Eski taş evleri, dar sokakları, buz gibi denizi, rüzgarı, koyları, sıcacık insanları... Her biri etkiler insanı.
Çok değil sadece 5 sene önce gittim ben ilk defa adaya. Ondan sonra yaz tatillerinde 4-5 gün bile olsa hep gitmek için fırsat kolladım. Bir şeyler canımı sıktığında adada olduğumu hayal eder, bir gün orada yaşamanın ne güzel olacağını düşlerim.
Her adaya gidişimde kimi zaman minik bir kafe, kimi zaman bir pansiyon işletmenin hayalini kurarken buluyorum kendimi; Satılık yazan eskice ama sevimli bir evin camına, adeta yapışıp içini görmeye bile çalışıyorum, olmayan paramla satın alabilir miyim diye düşünüyorum.
Bayram zamanları adaya gidebilmek için saatlerce kuyrukta beklemeyi bile seviyorum. Her seferinde sanki ilk defa görüyormuşcasına adayı fotoğraflamayı, polente fenerinde güneşe veda etmeyi seviyorum.
Hayat devam ettikçe yeniden adaya gideceğimin umuduyla, tekrar görüşeceğimizi düşleyerek vedalaşıyoruz her seferinde. Diğer bir çok ada aşığı gibi rüzgarın beni yeniden adaya götüreceği günü beklemeye başlıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder