Çok çok uzun yıllar önce, ben henüz küçük bir çocukken gitmiştim ilk defa tiyatroya. Küçük oyun dünyamda televizyon bile ayrı bir yenilikken derken tiyatro denilen eğlence ile tanıştırdı ailem beni. Eğlence diyorum çünkü o yaşta doğal olarak eğlence olarak görüyordum herşeyi. Tiyatronun düşünce ve duygu dünyama katacaklarından bihaber, çocukça eğlenmek istiyordum sadece.
İlk izlediğim oyun Lüküs Hayat’tı. Şarkılar, danslar çocuk kalbime tam istediğim eğlenceyi vermişti. Bambaşka şeydi tiyatro, daha önce oynadığım oyunlara benzemeyen, yaşadığım hayattan farklı bir hayatı bir kaç saatliğine de olsa yaşama imkanı veren... Oyuncularla birlikte ben de oynuyordum adeta, kendimi onların yerine koyuyordum... Biliyor musunuz bugün bile izlediğim her oyunda kendime bir rol seçip o rolün ben olduğunu düşünüyorum, ben olsam ne yapardım, ben olsam nasıl oynardım diye...
Tiyatroyu sevmiştim, ailemle birlikte daha sık gitmeye başlamıştık. Ama sonra okul hayatının zorlukları, maddi sıkıntılar bu eğlenceye imkan vermemeye başlamıştı. Uzunca bir süre de tiyatroya gidemedim. Okuldaki başarı isteği, sosyal hayattan koparmıştı beni. Şimdi ki aklım o zaman olsa daha çok ders çalışacağıma daha çok tiyatroya gider, başka hayatların hayatıma dokunmasını izlerdim.
Belki de bu pişmanlık, yıllar sonra bugün, artık hayatımın merkezine sadece tek bir şeyi, iş hayatını almamama; sık sık tiyatroya gitmeme, müze gezmeme, her fırsatta bavulumu ve fotoğraf makinemi alıp uzaklara, bilmediğim yerlere gitmeme sebep oluyor.
Son 2-3 senedir yeniden kavuştum ilk eğlenceme, yeniden sık sık buluşur olduk. Bu sefer sadece eğlence değil, bana bilmediğim şeyleri de öğretiyor, bildiklerimi de anlamama sebep oluyor. Kah cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarına kah 1700’lü yıllara kah günümüze götürüyor. Zaman kavramını yok ediyor adeta, zamandan bağımsız çoğu yaşanan duygunun, aşkın hep aynı olduğunu anlatıyor belki de.
İyi ki tiyatro var hayatımda, hayatımızda... iyi ki daha çok oyun sahneleniyor, iyi ki daha çok insan gidiyor tiyatroya...
Son zamanlarda en çok hoşuma giden manzara ne biliyor musunuz? Çok soğuk bir kış gününde ya da dışarıda havanın çok güzel olduğu bir günde bile tiyatro salonlarının dolması, insanların üşenmeden tiyatroya gelmeleri, ailelerin çocuklarını yanlarına alarak oyun izlemeye gelmeleri. Tiyatro girişlerindeki sıraları bile seviyorum, daha çok insanın, daha çok çocuğun hayatına dokunulmasını ifade ediyor.
Hep izleyici olduğum tiyatroda, bu sefer sahneye çıkmak için bir çaba içerisindeyim son 4 aydır... Çocukluk hayalimin peşinden geç de olsa, amatörce de olsa gidiyorum. Ne kadar başarılı olurum bilemem, sanırım oyunculuk için pek bir yeteneğim de yok ama keyifli zaman geçiriyorum en azından. Tiyatro izlerken yaşadığım keyfi bu sefer sahnede bir şeyler yapmak için çalışırken, ekip arkadaşlarımı izlerken alıyorum.
Tiyatroya gönül veren, oynayan, yöneten,izleyen, makyajından tutunda kostümüne, ışığına kadar tiyatronun içinde olan herkesin “Dünya Tiyatrolar günü” kutlu olsun...
Şehir tiyatrolarından eğitmenlerimiz Sn. Emre Narcı, Sn. Aslı Narcı, Sn. Özge Ökten’in ve her zaman deli dolu, istekli, yetenekli ekip arkadaşlarımın da “Dünya Tiyatrolar günü” kutlu olsun...