3 Şubat 2013 Pazar

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!



Bir İstanbul aşığı olarak bunca yıldır Galata Kulesi'ne çıkmamış olmaktan dolayı kendime kızardım.  Galata çevresinde dolanıp,  dışından,  bazen uzaktan hep fotoğraflarını çeker, hayranlıkla bakardım Galata Kulesi'ne.  Daha önce de kuleye çıkmak istemiş ama kapısına geldiğimde sıra olduğunu görünce vazgeçmiştim.

Dün sabah fotoğraf makinemi alıp çıktım yola. ne geçmişi düşünecek ne de gelecek kaygısı duyacaktım. Sadece İstanbul, ben ve fotoğraf makinem canımız ne isterse onu yapacaktık.

Beyoğlundan karaköye inip, vapura binip belki üsküdar belki kadıköye düşecekti yolum...

İstanbul sokaklarına kendimi bırakmışken, hiç aklımda yokken Galata kulesinin giriş merdivenlerinde buldum kendimi...

Uzaktan beni kendine çeken bu kuleden İstanbul nasıl görünüyordu gerçekten merak ediyordum.

7 kat asansör yolculuğu sonrası 2 kat merdiven çıkarak ulaştım muhteşem İstanbul manzarasına... Boğaz köprüsü,  çamlıca, kız kulesi, adalar, tarihi yarım ada, galata köprüsü...  tüm ihtişamı ile karşımda duruyordu... bu güzel manzaraya martılar şarkıları ile eşlik ederken kule etrafında gezdikçe rüzgar "işte İstanbul" diye fısıldıyordu sanki..

Kule etrafında kaç defa dolaştığımı bilmiyorum ama her baktığımda farklı bir güzellikle parlıyordu İstanbul...

Galata kulesinde geçirdiğim zaman boyunca tüm cömertliği ile fotoğraf makineme yansıyanlar dışında, ne kelimelere ne de fotoğraflara sığdıramadığım neler hissettirmedi ki bana bu güzel şehir; Bir kaç yüzyıl önce Galata Kulesinden Üsküdar'a kadar uçan Hezarfen Ahmet Çelebi'yi anlamak,  İstanbul'u kanatlarımın altına almak, Yahya Kemal Beyatlı'nın o güzel şiirini mırıldanmak;

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.


İstanbul'u görmek ve dinlemek tarihi bir kuleden... bir kere daha aşık olmak bu şehire...