27 Mart 2012 Salı

Dünya tiyatrolar günü kutlu olsun...

Çok çok uzun yıllar önce, ben henüz küçük bir çocukken gitmiştim ilk defa tiyatroya. Küçük oyun dünyamda televizyon bile ayrı bir yenilikken derken tiyatro denilen eğlence ile tanıştırdı ailem beni. Eğlence diyorum çünkü o yaşta doğal olarak eğlence olarak görüyordum herşeyi. Tiyatronun düşünce ve duygu dünyama katacaklarından bihaber, çocukça eğlenmek istiyordum sadece.

İlk izlediğim oyun Lüküs Hayat’tı. Şarkılar, danslar çocuk kalbime tam istediğim eğlenceyi vermişti. Bambaşka şeydi tiyatro, daha önce oynadığım oyunlara benzemeyen, yaşadığım hayattan farklı bir hayatı bir kaç saatliğine de olsa yaşama imkanı veren... Oyuncularla birlikte ben de oynuyordum adeta, kendimi onların yerine koyuyordum... Biliyor musunuz bugün bile izlediğim her oyunda kendime bir rol seçip o rolün ben olduğunu düşünüyorum, ben olsam ne yapardım, ben olsam nasıl oynardım diye...

Tiyatroyu sevmiştim, ailemle birlikte daha sık gitmeye başlamıştık. Ama sonra okul hayatının zorlukları, maddi sıkıntılar bu eğlenceye imkan vermemeye başlamıştı. Uzunca bir süre de tiyatroya gidemedim. Okuldaki başarı isteği, sosyal hayattan koparmıştı beni. Şimdi ki aklım o zaman olsa daha çok ders çalışacağıma daha çok tiyatroya gider, başka hayatların hayatıma dokunmasını izlerdim.

Belki de bu pişmanlık, yıllar sonra bugün, artık hayatımın merkezine sadece tek bir şeyi, iş hayatını almamama; sık sık tiyatroya gitmeme, müze gezmeme, her fırsatta bavulumu ve fotoğraf makinemi alıp uzaklara, bilmediğim yerlere gitmeme sebep oluyor.

Son 2-3 senedir yeniden kavuştum ilk eğlenceme, yeniden sık sık buluşur olduk. Bu sefer sadece eğlence değil, bana bilmediğim şeyleri de öğretiyor, bildiklerimi de anlamama sebep oluyor. Kah cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarına kah 1700’lü yıllara kah günümüze götürüyor. Zaman kavramını yok ediyor adeta, zamandan bağımsız çoğu yaşanan duygunun, aşkın hep aynı olduğunu anlatıyor belki de.

İyi ki tiyatro var hayatımda, hayatımızda... iyi ki daha çok oyun sahneleniyor, iyi ki daha çok insan gidiyor tiyatroya...

Son zamanlarda en çok hoşuma giden manzara ne biliyor musunuz? Çok soğuk bir kış gününde ya da dışarıda havanın çok güzel olduğu bir günde bile tiyatro salonlarının dolması, insanların üşenmeden tiyatroya gelmeleri, ailelerin çocuklarını yanlarına alarak oyun izlemeye gelmeleri. Tiyatro girişlerindeki sıraları bile seviyorum, daha çok insanın, daha çok çocuğun hayatına dokunulmasını ifade ediyor.

Hep izleyici olduğum tiyatroda, bu sefer sahneye çıkmak için bir çaba içerisindeyim son 4 aydır... Çocukluk hayalimin peşinden geç de olsa, amatörce de olsa gidiyorum. Ne kadar başarılı olurum bilemem, sanırım oyunculuk için pek bir yeteneğim de yok ama keyifli zaman geçiriyorum en azından. Tiyatro izlerken yaşadığım keyfi bu sefer sahnede bir şeyler yapmak için çalışırken, ekip arkadaşlarımı izlerken alıyorum.

Tiyatroya gönül veren, oynayan, yöneten,izleyen, makyajından tutunda kostümüne, ışığına kadar tiyatronun içinde olan herkesin “Dünya Tiyatrolar günü” kutlu olsun...

Şehir tiyatrolarından eğitmenlerimiz Sn. Emre Narcı, Sn. Aslı Narcı, Sn. Özge Ökten’in ve her zaman deli dolu, istekli, yetenekli ekip arkadaşlarımın da “Dünya Tiyatrolar günü” kutlu olsun...

19 Şubat 2012 Pazar

İstanbul'da bir sürrealist...

Tophane-i Amire'de 23 Aralık'tan bu yana 20. yüzyılın en önemli ikonlarından biri olan ünlü İspanyol ressam, heykeltraş, fotoğrafçı Salvador Dali'nin 121 eseri sergileniyor.  Serginin son tarihi 26 Şubat,  yani segiyi görebilmeniz için bir hafta kalmış durumda...


Bu sergiyi bir cumartesi sabahı erkenden ziyaret ettim.  Kapı açılmadan bir 5 dakika önce oradaydık ve bekleyen bir kaç kişi daha vardı. Sonra 2 farklı öğrenci grubu da öğretmenleri ile birlikte sergiyi görmeye geldiler.  Öğretmenlerin, bir cumartesi gününü öğrencilerine yeni bir bakış açısı kazandırmak ve onları ünlü bir ressam ile tanıştırmak için zaman ayırmaları gerçekten güzel bir davranış.  Umarım imkanı olan tüm öğretmenlerimiz öğrencileri ile bu aktiviteleri gerçekleştirebilirler.


Sergi için basılan broşürlerden kalmadığını söyledi girişteki arkadaşlar.  Resim sergisi gezmek zordur,  sanatçı hakkında fikir sahibi olunması,  temsil ettiği akım hakkında bilgi sahibi olunması gerekir ki,  eserler size kendini ifade edebilsin.  Bu yüzden sergilerde rehberlerin olması da bence çok önemli. Özelikle de gençlerin, öğrencilerin yeni bir şeyler öğrenebilmeleri için bu çok önemli. Ben sergiyi gezdiğimde de bir öğrenci grubu ve bir kaç büyük ziyaretçi serginin rehberi Candan hanım eşliğinde sergiyi gezme imkanımız oldu. Kendi kendime sergiyi dolaşsaydım eğer Dali hakkında bu kadar çok şey öğrenmemiş olur, tam olarak gördüğüm eserleri anlamayabilirdim.


Dali, sürrealizmin en önemli temsilcilerinden biri. Sergide 121 eserini görüyoruz. Bu eserler 3 farklı konuyu içeriyor.  Sürrealizmin İzleri, Gala ile Akşam yemeği ve İlahi Komedya. 


Sürrealizm izleri 1971 yılında Paris'te yapılan 9 adet renkli litografiyi içeriyor.(Litografi; kireç taşı üzerine yağlı mürekkeple çizilmiş şekil ve yazıların basım sanatı)... Dali'nin gerçeküstücülüğünü detaylı olarak görebildiğimiz bir bölüm; uçuşan objeler, kelebekler, gölgeler,yüzler içeriyor.

Bu bölümün en romantik eserlerinden biri şüphesiz ki "Sürrealist Koltuk Değnekleri"...
Buradaki koltuk değnekleri, Dali.  Kelebek; arzuyu temsil ediyor yani Dali'nin büyük aşkı Gala'yı... En büyük desteğim arzumdur diyor Dali bize bu eserinde...

Serginin ikinci bölümü İlahi Komedya.
İlahi komedya, Batı için önemli kitaplardan biridir. 1300'lerin başında yazılan manzum eser, İtalyanca yazılan ilk eserdir. Dante'nin doğumunun 700. yılında İlahi komedya Dali tarafından resmedilir. Ahşap sulu boya baskılarla yapılmıştır ve  baskıları yaptıktan sonra kalıpları yok eder Dali. Kitap 100 bölümden oluşur,  Dali'de her bir bölümü bir fotoğraf ile resmeder.

Kitabın (serginin) ilk bölümü Cehennem'dir. Dante, bu yolculuğa Virgil ile birlikte çıkar. Romalı Şair Virgil ile Dante, Cehennem ve Arafı birlikte gezerek oradakilerin yaşadıklarını birlikte görürler.Cehennem'de açgözlüler, hilekarlar, yalancılar vb vardır... Kötülükler resmedilmiştir bu bölümde...

Araf...İlahi komedya'nın 2.bölümü... Araf'ta da kıskançlık gibi özellikler var ama burada günahlarının affolunmasını isteyenler, cennete gitmek isteyenler yer alıyor. Dante'nin Virgil ile olan yolculuğu burada da devam ediyor ama Dante burada Beatrice'e kavuşur ve Cennet yolculuğuna Dante, Beatrice ile çıkyor. Virgil ile Dante'nin birlikte yolculuğu burada biter.(virgil çok tanrılı dine mensup olduğu Cennet'e giremez.)


İlahi Komedya'nın son bölümü ise Cennet...Dante ile Beatrice ruhsal bir yolculuğa çıkarlar.  Cennet, bir birlik teması etrafında şekilleniyor. 


Gala ile akşam yemeği...Dali'nin iştahının sözkonusu olduğu bir bölüm, aşçı olmak isteyen Dali bu isteğini resimlerle karşılamaya çalışıyor. 12 eserin yer aldığı bölümde her bir eserin altında bir kaşık yer alıyor. Bu her resmin bir duası niteliğini taşıyor.


Bir yüzyılın önemli ikonlarından birini tanımak için mutlaka bu sergiyi görmeye gidin...

18 Şubat 2012 Cumartesi

Resimlerle Dolu Bir Rüya...

Abdi İbrahim İlaç firmasının 100. yılı sebebiyle bizlere ulaştırdığı Van Gogh Alive sergisine gittim bugün.  Bu sergi bidiğimiz resim sergilerine benzemiyor.  Gerçekten de reklamlarda dedikleri gibi çerçeve yoktu ve biz resimlerin içindeydik. 
Son yıllarda özellikle büyük şirketlerin sponsorlukları ile çok güzel sergiler geliyor ülkemize.  Bugün  sergiye girerken ve çıkarken uzun bilet kuyrukları görmek bu sergilere olan ilgiyi göstermesi açısından hoşuma gitti.

Sergi Van Gogh'un 10 yıllık bir dönemdeki eserlerini içeriyor.  Sanatçının bu dönem boyunca ruh halinde yaşanan değişikliklerin eserlerine de yansıdığını görüyoruz.

Sergi, otoportrelerle başlıyor.Karanlık Hollandalı dönemden Paris'in enerjisi ile Fransa'ya ilerliyoruz ve çiçekler, bahçeler, meyve sepetleri tuvalde canlanıyor.  Sonra Fransa'nın güneyinde Arles'de tekrar canlanan resimlerle buluşuyoruz. Japon sanatına duyduğu sevgi, ayçiçek serisi, akıl hastanesinde geçirdiği zamanların eserlerine yansıması, ruhundaki boşluğun geniş manzaralarda anlam bulması ve son dönemleri...

Tüm bunlar güzel bir teknoloji ile duvarlara yansıtılıyor.Sergiyi gezerken Van Gogh döneminin klasik müzikleri de bize eşlik ediyor. 

Sergiye ilk girdiğimde bir baş dönmesi yaşadığımı itiraf etmeliyim.  Karanlık bir ortamda duvarlarda canlanan resimler görmek insanı bir boşlukta,  bir rüyadaymış gibi hissettiriyor.  Bu sergiyi ifade etmek için "rüya" kesinlikle doğru kelime... Gerçeküstü bir yerde etrafınızda hayatınızın çeşitli evrelerini anımsatan anlar içsel bir yolculuk yaptırıyor adeta...

Duvarları süsleyen eserlerin yanı sıra sanatçının hayata ve sanata bakış açısını yansıtan güzel sözleri de durup düşündürüyor.

Sergide çektiğim fotoğraflardan oluşturduğum kolajları aşağıda görebilirsiniz.





Kesinlikle görülmesi gereken bir sergi...

Sergiyi 15 mayısa kadar Antrepo 3 Karaköyde görebilirsiniz.

İstanbul'da bir efendi... İstanbul Efendisi...

Şehir tiyatrolarının oyunlarını en sevdiğim, kesinlikle eğlendiğim ve güldüğüm, oyuncu kadrosunu en beğendiğim yönetmenlerden biri şüphesiz Engin Alkan... Geçen sene Tarla kuşuydu Juliet ve Şark Dişçisi oyunlarından sonra izlemediğim eski oyunlarından olan İstanbul Efendisi'ni de nihayet geçen cuma izleyebildim. 

Engin Alkan'nın yönettiği bir oyun denince aklıma gelenler; yine harika müzikler, harika şarkılar...ekip olmayı başarmış, işlerini eğlenerek yapan oyuncular oluyor... Bir de uzun  en az 3 saat süren oyunlar... Oyunun uzun olduğunu ancak oyun bitip çıktığınızda anlıyorsunuz, oyun öyle akıcı bir şekilde devam ediyor ki zamanın farkına varamıyorsunuz....ve tabi Engin Alkan'ın kendisinin de bir oyuncu olduğu oyunlarda yönetmene bir iki laf söylemesi de oyuna ayrı bir hava katıyor... 

İstanbul efendisine geri dönersem,  oyun çok eğlenceli... Oyundaki şarkı seçimleri çok başarılı... Birden bire kendimizi oyunculara eşlik ederken bulabiliyoruz...Oyun, çok eski zamanlarda geçiyor.  Herkesin korktuğu bir İstanbul beyefendisinin kızının bir gence aşık olması ve onunla evlenebilmek için mahallelerinin herşeyi bilen hanımefendisinden (Çengi Afet) yardım istemesi sonucu babası ve çevresindekilerin yaşadıklarını konu alıyor.  Oyunda sevdiğim iki rol vardı özellikle,  İistanbul beyefendisinin oğlu İrfan (Çağlar Çorumlu) ve Feraset (Çengi Afet'in yardımcısı)... Çağlar Çorumlu, molla olmaya çalışan ama aklı başka konularda olan  İrfan karakterini o kadar güzel oynuyor ki,  oyun sonunda en çok alkışı o alıyor seyircilerden...

Oyunda oynamak istediğim bir rol ise,  Çengi Afet'in kızlarından dilsiz Fidan... Zor bir karakter ama Çiğdem Gürel çok başarılı bir karakter ortaya çıkarmış...

Ailece, eğlenceli vakit geçirmek için İstanbul Efendisi biçilmiş kaftan...
İyi seyirler.






9 Şubat 2012 Perşembe

İlk fırsatta görülmesi gereken sergiler...

Son yıllarda o kadar güzel sergiler geliyor ki  kültürel anlamda tam bir zenginlik yaşıyoruz.

Yine öyle bir zaman geldi, görülmesi gereken bir çok sergi var. Benim ilk fırsatta görmek istediklerim;

Van Gogh Alive...Çerçeve yok, içindesin... 10 Şubat-15 Mayıs -Karaköy Antrepo 3

Dali...23 Aralık-26 Şubat-MSGSÜ Tophane-i amire

Çektiği ve Çekemediği Fotoğrafları ile Sebahattin Ali - 3 Şubat-3 Mart -Caddebostan Kültür Merkezi.

31 Ocak 2012 Salı

Tiyatro dolu günler demişken...

Tiyatro dolu günler demişken hangi oyunları izlediğimi yazayım. En son izlediğim İstanbul Hatırası'ndan sonra tam 8 oyun izlemişim.
Aşağıda yazdığım bu oyunların sonuncusu hariç hepsi İBB şehir tiyatrolarının oyunlarıydı.
Sonuncu oyun; Sevgili Doktor ise Teknosa Tiyatro Kulübündeki arkadaşlarımızın Engellerin Ötesinde Gönüllü Kulübü için Duru Tiyatroda sahneledikleri oyundu. Gerçekten güzel bir amaç uğruna sahne alan arkadaşlarımız başarılı bir oyun çıkardılar.

Doğum günü partisi
Kabare
Tehlikeli İlişkiler
Kadın hayattır, memattır kadın..
Yüzleşme
Rosenbergler Ölmemeli
Gönlümdeki Osman Hamdi Bey
Sevgili Doktor

Bu oyunlar içinde beğendiklerim de oldu beğenmediklerim de. Ne anlatmak istediğini anlamadığım oyunlar da vardı.Emek harcanmış hiç bir şeyi kötülemek istemem.

Onun yerine mutlaka görmeniz gerekenleri renklendirdim. Bu oyunlarda çok güzel vakit geçireceğinizi düşünüyorum. Eğer zamanınız kalırsa diğer oyunları da izleyebilirsiniz.

Tiyatro dolu günler...

En son Kasım ayında yazmışım... Yoğun günler geçti, haliyle zaman olmadı yazmaya. Yeni bir maceraya atıldım bu zaman diliminde.Tiyatro izlemeyi  seven biri olarak,  bunun üstüne bir de oyunculuk atölyesine başladım.  Aralık başında başladığımız bu atölye çalışması bu hafta maalesef son bulacak .

Bu 2 ay boyunca neler yaşamadık ki;
Kimi zaman hayali yakar toplar oynadık,  kimi zaman birlikte hareket etmenin önemini, ahengini anladık. Gerçek hayatta olmadığımız hallere büründük; kah minibüs şoförü kah bir mahkum olduk. Birilerine güvenmenin ne demek olduğunu öğrendik; kendini boşluğa koşulsuz bırakmanın hazzını yaşadık,  bizi tutan ellerin varlığını, dostluğu öğrendik. Yeri geldi sadece bekledik, beklemenin ne demek olduğunu tüm duyularımızla hissettik.  Komik olduk, güldük, ağladık, çocuk olduk, yaşlı olduk. Kendi sınırlarımızı aştık, bilmediğimiz bizi bulduk. İş çıkışı koşa koşa gittik derslere, yapmaya çalıştığımız şeylere heyecan duyduk.Sahne ışıkları altında yer aldık ilk defa. Sahne korkusunu ve heyecanını birlikte yaşadık. Hamlet olmaya çalıştık. 5 dakikalığına sahnenin sahibi olduk.Aynı cümleyi belki 50 defa tekrar ettik ama bir kere bile of demedik.

Güzel günler yaşadık özetle.
Eğitmenlerimiz İBB Şehir tiyatrolarının çok değerli oyuncularındandı.Sabır, özveri, sevgi ile bize yol gösterdiler. Buradan sevgili eğitmenlerimize bir kere daha teşekkür ediyorum.