Bir pazar günü evde dinlenirken şimdi kim harbiye'ye gidecek ve tiyatro izleyecek diye miskinlik yaparken miskinliği mi evde bırakıp düştüm yollara. Harbiye muhsin ertuğrul sahnesine geldiğim de bir çok insanın yağmura rağmen tiyatroya gelmesi doğru bir karar aldığımın bir göstergesi adeta.
Tiyatro salonunun tümünün dolmuş olması ayrı bir mutluluk veriyor. Herşeyin korsanı yapılır, herşey digitalleşir ama bu canlı performansın ve seyirci ile aynı havayı solumanın atmosferi sağlanamaz.
İzlediğim oyun; prömiyerini 2010'da yapan Tarık Şerbetçioğlu'nun hem yazıp-yönettiği hem de oynadığı İstanbul Hatırası... 1900'lü yılların başlarında yaşanan Ali ve Varsenik'in aşk hikayesi Ali amca'nın anlatımı ile sahneleniyor. oyun içerisinde eski şarkılar, kantolar söyleniyor.karagöz-hacivat gerçeğe bürünüyor. oyun içinde oyunlar oynanıyor...
Oyun 2 perde ve toplam 2,5 saat sürüyor. 2,5 saat boyunca kah 1900'lü yılların başı kah 1950'li yıllarda İstanbul ve onda yaşanan hüzünlü bir aşka tanık olduk...
İzlenilesi, güzel bir oyun...
Bir martının kanadında, bir dalganın kıvrımında "İstanbul Hatırası"...
13 Kasım 2011 Pazar
20 Şubat 2011 Pazar
Tarla kuşuydu Juliet...
Romeo ve Juliet bilinen sonlarının aksine evlenseler ve bir kızları olsa hayatları nasıl olurdu? Aşkları ilk günkü gibi devam eder miydi yoksa kavga gürültü evlerinden eksik olmaz mıydı?
Bu soruların cevapları bulmak üzere cuma akşamı Kağıthane Sadabad sahnesindeydik. ilk defa gittiğim sahneye ulaşmak biraz dik yokuşlardan inmekle başladı ama tiyatroya gittiğimizde gayet güzel bir sahne ile karşılaştık.Sahne oldukça büyüktü ve her açıdan sahne çok iyi görülebilecek şekilde dizayn edilmişti. Önünüzde oturan kişilerin varlığı sahneyi görmenize kesinlikle engel değil.
Saat 20:20 gibi yerlerimizi almıştık. Birden sahnede bir hareketlenme oldu. Mıutfak şeklinde dekore edilmiş sahnede oyuncular yemek yapmaya başladı. Hamurlar açıldı, spagetti yapıldı. sosu için soğan kavruldu... Soğan kokusu sardı ortalığı. ve sonra perde... oyun başladı... romeo ve Juliet sahnede... Bildiğimiz gibi değiller ama...
Sonra Dadı, Kutsal peder çıktılar sahneye...Ardından Romeo ve Juliet'in Biricik, Minik, Narin Kızları :) ve en sonunda olaylara dayanamayan Şeko (W.Shakespare.) :) Kendi tarzında müdahale ediyor olaylara ama Romeo ve Jüliet'e laf geçirmek mümkün olabilir mi?
Oyunun her anında muhteşem bir oyunculuk sergilemiyor... En ilginci oyuncuların müzik enstrümanlarını çok güzel bir şekilde çalmalarıydı. Şarkılar kadar sesleri de çok güzeldi. Yetenek verildi mi herşeyiyle veriliyor demek ki... Oyunun yanında mini bir konser dinleyebiliyorsunuz.
Oyun interaktif bir hal alıyor ama hiç rahatsız etmeden... hatta oyunun sonuna doğru izleyicilerden minik bir kızın baba diye bağırmasını bile oyuna katıverdiler.
Gülmek, eğlenmek için mutlaka izlenmesi gereken bir tiyatro oyunu: "Tarla kuşuydu Juliet"..... yada bülbül müydü?
http://www.ibb.gov.tr/sites/sehirtiyatrolari/tr-TR/Sayfalar/Oyun.aspx?oyunid=340
Oyun 2 saat 15 dakika... Uzun ama sıkılmıyorsunuz. Sadece yemek kokulardan daha fazla acıkabileceğinizden aç karnına gitmemeniz ve yanınızda su olmasında fayda var.
Oyuncular;
Sevinç Erbulak: süper baba, baba evi, kuzenlerim gibi dizilerden tanıdığım ama hep güler yüzüyle hatırladığım güzel insan.
Engin Alkan: oyunun hem yönetmeni hem Romeo'su, Peder'i. Yıllar evvelinin Yedi numarasının Bakkal Vahit'i.
Çağlar Çorumlu:Prensesin Uykusu'nun hep gülen Aziz'i ve artık Şeko.
Murat Bavlı: İlk defa tanıdım ama başarılı...
Bu soruların cevapları bulmak üzere cuma akşamı Kağıthane Sadabad sahnesindeydik. ilk defa gittiğim sahneye ulaşmak biraz dik yokuşlardan inmekle başladı ama tiyatroya gittiğimizde gayet güzel bir sahne ile karşılaştık.Sahne oldukça büyüktü ve her açıdan sahne çok iyi görülebilecek şekilde dizayn edilmişti. Önünüzde oturan kişilerin varlığı sahneyi görmenize kesinlikle engel değil.
Saat 20:20 gibi yerlerimizi almıştık. Birden sahnede bir hareketlenme oldu. Mıutfak şeklinde dekore edilmiş sahnede oyuncular yemek yapmaya başladı. Hamurlar açıldı, spagetti yapıldı. sosu için soğan kavruldu... Soğan kokusu sardı ortalığı. ve sonra perde... oyun başladı... romeo ve Juliet sahnede... Bildiğimiz gibi değiller ama...
Sonra Dadı, Kutsal peder çıktılar sahneye...Ardından Romeo ve Juliet'in Biricik, Minik, Narin Kızları :) ve en sonunda olaylara dayanamayan Şeko (W.Shakespare.) :) Kendi tarzında müdahale ediyor olaylara ama Romeo ve Jüliet'e laf geçirmek mümkün olabilir mi?
Oyunun her anında muhteşem bir oyunculuk sergilemiyor... En ilginci oyuncuların müzik enstrümanlarını çok güzel bir şekilde çalmalarıydı. Şarkılar kadar sesleri de çok güzeldi. Yetenek verildi mi herşeyiyle veriliyor demek ki... Oyunun yanında mini bir konser dinleyebiliyorsunuz.
Oyun interaktif bir hal alıyor ama hiç rahatsız etmeden... hatta oyunun sonuna doğru izleyicilerden minik bir kızın baba diye bağırmasını bile oyuna katıverdiler.
Gülmek, eğlenmek için mutlaka izlenmesi gereken bir tiyatro oyunu: "Tarla kuşuydu Juliet"..... yada bülbül müydü?
http://www.ibb.gov.tr/sites/sehirtiyatrolari/tr-TR/Sayfalar/Oyun.aspx?oyunid=340
Oyun 2 saat 15 dakika... Uzun ama sıkılmıyorsunuz. Sadece yemek kokulardan daha fazla acıkabileceğinizden aç karnına gitmemeniz ve yanınızda su olmasında fayda var.
Oyuncular;
Sevinç Erbulak: süper baba, baba evi, kuzenlerim gibi dizilerden tanıdığım ama hep güler yüzüyle hatırladığım güzel insan.
Engin Alkan: oyunun hem yönetmeni hem Romeo'su, Peder'i. Yıllar evvelinin Yedi numarasının Bakkal Vahit'i.
Çağlar Çorumlu:Prensesin Uykusu'nun hep gülen Aziz'i ve artık Şeko.
Murat Bavlı: İlk defa tanıdım ama başarılı...
13 Şubat 2011 Pazar
Mucizeyi Gözlerinizle Görün...
2010 yılının haziran ayında İstanbul Modern'de açılan "Body Worlds" sergisine normal süresinde gitmek istemiştim ama fırsat olmamıştı. Sonradan 27 mart 2011'e kadar uzatıldı da bu ayaklarımıza kadar gelmiş sergiyi görme imkanımız oldu. Yetkililer uzatmak da oldukça haklılar çünkü sergiyi gezdiğim süre içerisinde hala oldukça yoğun bir talebin olduğunu gördüm.
Gelelim izlenimlere;
İnsanın doğum öncesinden ölümüne kadar geçen sürede aslında nasıl bir mucizenin eseri olduğumuzu gördük. en ince detayına kadar özenle yaratıldığımızı çok güzel anlatıyor sergi.
Olağanüstü Dehanın Yürek Burkan Eseri ile tokat gibi bir girişle karşılaşıyorsunuz. embriyo ve ceninlerin gelişimi hayrete düşürüyor insanı.
İlerleyen bölümlerde kas, sinir, organ, iskelet... sahip olduğumuz herşeyin nasıl mükemmel bir düzende yaratıldığını gözler önüne seriyor. Bedenlerin, organların arasında dolaşırken duvarlardaki sözler, anlatımlar atmosferi destekliyor, belki de bildiğimiz ama görmezden geldiğimiz gerçekleri anlatıyor...
Mucizeyi gözlerinizle görüyorsunuz... yaşamınızın kıymetini bilmemiz gerektiği en gerçek haliyle anlıyoruz...
Gelelim izlenimlere;
İnsanın doğum öncesinden ölümüne kadar geçen sürede aslında nasıl bir mucizenin eseri olduğumuzu gördük. en ince detayına kadar özenle yaratıldığımızı çok güzel anlatıyor sergi.
Olağanüstü Dehanın Yürek Burkan Eseri ile tokat gibi bir girişle karşılaşıyorsunuz. embriyo ve ceninlerin gelişimi hayrete düşürüyor insanı.
İlerleyen bölümlerde kas, sinir, organ, iskelet... sahip olduğumuz herşeyin nasıl mükemmel bir düzende yaratıldığını gözler önüne seriyor. Bedenlerin, organların arasında dolaşırken duvarlardaki sözler, anlatımlar atmosferi destekliyor, belki de bildiğimiz ama görmezden geldiğimiz gerçekleri anlatıyor...
Mucizeyi gözlerinizle görüyorsunuz... yaşamınızın kıymetini bilmemiz gerektiği en gerçek haliyle anlıyoruz...
6 Şubat 2011 Pazar
kısa..kısa...
- Bu sene 10. yaşını kutlayacak olan !f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali 17-27 Şubat arasında İstanbul’da, 2-6 Mart tarihlerinde ise Ankara’da gerçekleştirilecek. (İzlemek istediğim filmlerin saatleri bana uymadığından izleyemiyorum.)
- Aşk Tesadüfleri Sever, 4 Şubatta vizyona girdi. (bu hafta içinde izlenecek)
- Cirque du Soleil, 19 Şubat-4 Mart tarihleri arasında Abdi İpekçi Arena'da.(20 Şubatta ordayım :) )
- Black Swan 25 Şubatta vizyonda. (merakla bekliyorum.)
Yeni bir ay, yeni umutlar...
Her ne kadar yeni bir ay desem de bu en kısa ayın 6 günü geçti bile...
Geçtiğimiz ay, yeni gelen yılla birlikte önce bir grip atlatıldı. Şu son zamanlarda keçi gribi diye anılan grip salgınına ilk yakalananlardandım sanırım. Hastalık sonrası kısa ama güzel ve keyifli bir seyahat yapıldı uzak diyarlara. Sonrasında yakın yerlerden Abant'a bir günlük yolculuk... 2 tiyatro oyunu ve bol bol film...
Yeni ayda yine güzel planlar var; Haziran'a kadar sürecek bir fotoğraf projesi (SFT ile), 2 tiyatro oyunu, yeni hobiler için başlangıçlar, Cirque du Soleil ve yine minik bir yolculuk... Şimdilik planlar bu kadar :)
Geçtiğimiz ay, yeni gelen yılla birlikte önce bir grip atlatıldı. Şu son zamanlarda keçi gribi diye anılan grip salgınına ilk yakalananlardandım sanırım. Hastalık sonrası kısa ama güzel ve keyifli bir seyahat yapıldı uzak diyarlara. Sonrasında yakın yerlerden Abant'a bir günlük yolculuk... 2 tiyatro oyunu ve bol bol film...
Yeni ayda yine güzel planlar var; Haziran'a kadar sürecek bir fotoğraf projesi (SFT ile), 2 tiyatro oyunu, yeni hobiler için başlangıçlar, Cirque du Soleil ve yine minik bir yolculuk... Şimdilik planlar bu kadar :)
9 Ocak 2011 Pazar
It's a wonderful life...
Yaşadığımız hayatın değerini biliyor muyuz? Aldığımız her bir nefese şükrediyor muyuz? Umutsuzluk ve pişmanlığın mutlu anlarımızı yok etmesine izin mi veriyoruz?
Ne yazık ki EVET... Sahip olduğumuz şeylerin kıymetini bilemiyor, bunlar için şükretmiyoruz. Hayatın olumsuz yönlerini görmeye bayılıyoruz adeta... Ailemizin, dostlarımızın, işimizin, sağlıklı oluşumuzun, nefes alıyor oluşumuzun ne kadar değerli olduğunu unutuyoruz...
Yolun sonuna geldiğimizi düşünüyoruz... Oysa hayatta hiç bir şey ama hiç bir şey bize sunulan güzelliklerden, BİZDEN daha önemli olamaz... Hep bir UMUT vardır, her türlü durumda bile...Yaşanan herşeyinde bir sebebi vardır mutlaka... bugün önemsiz görülen bir olay, yarın büyük bir olayın müjdecisi olabilir.... Nefes alıyor oluşumuzun bir sebebi vardır, birilerinin hayatına bir sihir gibi dokunuyoruzdur belkide...
Tüm bunlar izlediğim "It's a wonderful life" filminin bana hatırlattıkları... Filmde bir insanın varlık sebebi o kadar güzel anlatılmış ki, bir masal seyrediyorsunuz sanki...1946 yılında çekilen film, bir noel günü umutsuzluğa kapılan George Bailey'in yaşama tutunuşunun öyküsü...
Hayatta bir şeylerin ters gittiğini düşünen herkesin MUTLAKA seyretmesi gereken ŞAHANE bir film....
Ne yazık ki EVET... Sahip olduğumuz şeylerin kıymetini bilemiyor, bunlar için şükretmiyoruz. Hayatın olumsuz yönlerini görmeye bayılıyoruz adeta... Ailemizin, dostlarımızın, işimizin, sağlıklı oluşumuzun, nefes alıyor oluşumuzun ne kadar değerli olduğunu unutuyoruz...
Başımıza kötü bir şey geldiğinde yada geldiğini düşündüğümüzde hemen umutsuzluğa kapılıp, hayattan nefret etmeye başlıyoruz...
Tüm bunlar izlediğim "It's a wonderful life" filminin bana hatırlattıkları... Filmde bir insanın varlık sebebi o kadar güzel anlatılmış ki, bir masal seyrediyorsunuz sanki...1946 yılında çekilen film, bir noel günü umutsuzluğa kapılan George Bailey'in yaşama tutunuşunun öyküsü...
Hayatta bir şeylerin ters gittiğini düşünen herkesin MUTLAKA seyretmesi gereken ŞAHANE bir film....
8 Ocak 2011 Cumartesi
Zorla Güzellik....
diye yazıyor oyunun tanıtımlarında...Belki de güzellik bir efsane,toplumsal bir dayatma, başımızı döndüren bir büyü.Peşinde koştuğumuz, gercek olmayan bu 'şey' pek çoğumuzu kalıcı ilişkiler kurmaktan,hedeflerimizden ve olgunlaşmaktan alıkoyuyor.Güzellik uğruna şekilden şekile giriyoruz.Söyleyemediklerimiz yüzünden samimi ve net olamıyoruz.Bu yüzden kendimizi yalanların, ihanetin, aldatmanın
ve büyük bir komedinin içinde buluyoruz
Hep hakkımızda güzel şeyler söylensin hep sevilelim isteriz. Keyfimiz, düzenimiz bozulmasın diye gerçekleri duymak istemeyiz belki de...Ya da hep mükemmel olduğumuzu düşünürüz...
Ama bir gün biri gelir ve bir tokat atarcasına bir gerçekle yüzleştirir sizi... Kabul etmemek için direnirsiniz, kızarsınız, savaşırsınız... Söylenenin doğruluk payını sorgulamaz ya da altında yatan nedenleri araştırmazsınız...
Size o gerçeği söyleyen ise tepkilerinizden dolayı pişmanlık duyar, üzülür söylediğine... Sonra başlarsınız aradaki ilişkiyi sorgulamaya...
.....
Öylesine söylenmiş "sıradan" bir kelime üzerine bir çiftin ilişkilerini, çevrelerini sorgulamaları hakkında güzel bir komedi "Zorla Güzellik"...
Enerji düşmüyor, oyuncular süper, anlatım güzel.... Gidip izlenmesi gereken oyunlardan... şiddetle tavsiye olunur...
Biletler mybilet'de...
Eyvah... Eyvah....2....(Gülmek garanti...)
Daha önce burada yazdığım gibi Eyvah Eyvah 2'yi izlemek için vizyona girer girmez dün sinemaya gittik.
İlk filmini de iş yerinden arkadaşlarla izlemiş ve çok gülmüştük. Bu sefer yine bu geleneği bozmadık ve Bozzo'nun güzel organizasyonu ile güzel, bol gülmeli bir akşam geçirdik. Bir nevi hepimiz Gülücük'lü olduk. :)
Hüseyin Badem; saf, şaşkın, sakar, aşık, iyi kalpli... Firuzan;deli dolu, uyanık, cilveli, iyi kalpli....
Filmdeki karakterler bizden birileri gibi sıcak, samimiler...Son zamanda özlediğim mahalle dizilerini hatırlattı bana EE2.
Bir de tabi Bozcaada'yı özletti...Bu yaz yine gitmek şart oldu adaya :)
1 Ocak 2011 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)